Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Sultan Tarlacı, MS hastalığı farkındalığını artırmak için her yıl Mayıs ayının son Çarşamba günü olarak ilan edilmiş Dünya MS Günü kapsamında, hastalık süreci, tedavi yöntemleri ve yaşam tarzının, hastaların yaşam kalitesi üzerindeki etkilerinden bahsetti.
MS’in seyri kişiden kişiye değişiklik gösteriyor!
MS’in (Multipl Skleroz), merkezi sinir sistemini (beyin ve omurilik) etkileyen kronik, bağışıklık sistemi kaynaklı (otoimmün) bir hastalık olduğunu hatırlatan Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Sultan Tarlacı, “Bu hastalıkta bağışıklık sistemi yanlışlıkla sinir hücrelerini çevreleyen kablonun çevresindeki plastik gibi miyelin kılıfa saldırır.” dedi.
Miyelin kaybının (demiyelinizasyon) sinir iletimini bozduğunu, zamanla sinir liflerinin de hasar görebildiğini aktaran Tarlacı, “Bu durum görme kaybı, kas güçsüzlüğü, denge bozukluğu, uyuşma, yorgunluk gibi çeşitli nörolojik belirtilerle kendini gösterir. MS’in seyri kişiden kişiye değişiklik gösterir. En sık görülen tipi ataklarla seyreden (relapsing-remitting) MS’tir; bu türde belirtiler alevlenmeler ve düzelmeler şeklinde dalgalı bir seyir izler. Zamanla hastaların bir kısmında ikincil ilerleyici MS gelişerek nörolojik fonksiyonlarda kalıcı bozulmalar artabilir. Daha nadir görülen primer progresif MS tipinde ise hastalık baştan itibaren yavaş ama sürekli ilerleyicidir. Hastalığın seyri; atak sıklığı, erken dönemdeki bulgular ve tedaviye yanıt gibi birçok faktöre bağlıdır.” açıklamasını yaptı.
Erken teşhis, kalıcı bozukluk riskini düşürebilir!
MS’in erken teşhisinin, hastalığın yönetimi ve uzun vadeli sonuçları açısından son derece kritik bir rol oynadığına vurgu yapan Prof. Dr. Sultan Tarlacı, “Erken tanı sayesinde hastalığın aktif iltihap (inflamatuvar) evresinde müdahale edilerek sinir sistemi üzerindeki kalıcı hasarın önüne geçilebilir.” dedi.
Modern bağışıklık düzenleyici (immünomodülatör) tedavilerin, özellikle erken dönemde başlandığında hem atak sayısını azaltmada hem de hastalığın ilerlemesini yavaşlatmada oldukça etkili olduğunu kaydeden Tarlacı, “Bu sayede yaşam kalitesi korunur ve hastaların bağımsızlıklarını sürdürme süreleri uzar. Geç kalınan durumlarda ise sinir sistemi hasarı birikici hale gelir. Bu, sadece belirtilerin daha sık ve şiddetli hale gelmesiyle değil, aynı zamanda tam geri dönüşü olmayan motor, duyusal ve bilişsel kayıplarla da sonuçlanabilir. Özellikle tedavi edilmemiş ataklar sonrası tam düzelme gerçekleşmeyebilir ve bu da hastada kalıcı sakatlık riski oluşturur. Ayrıca hastalığın progresif forma geçme olasılığı artar; bu durumda tedavi seçenekleri daha sınırlı ve etkisi daha düşüktür.” şeklinde konuştu.
MS’in kesin tedavisi olmasa da yönetilebilir bir hastalık olarak kabul ediliyor!
MS’in günümüzde tamamen tedavi edilebilen bir hastalık olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Sultan Tarlacı, “Hastalığı tamamen ortadan kaldıran bir yöntem henüz bulunamamıştır. Ancak modern tıbbın sunduğu ilaç tedavileri ve yaşam tarzı düzenlemeleri sayesinde MS büyük oranda kontrol altına alınabiliyor.” dedi.
Günümüzde kullanılan hastalığın seyrini değiştirici tedavilere, özellikle erken dönemde başlandığında, atakların sıklığının ve şiddetinin azaltılabildiğini ifade eden Tarlacı, “Yeni lezyon oluşumunu yavaşlatabilir ve hastalığın ilerleyici formuna geçişi geciktirebilir. Bunun yanında atak tedavileri (genellikle kortizonlar) atak süresini kısaltabilir, semptomatik tedaviler ise yorgunluk, spastisite, mesane sorunları gibi şikâyetleri hafifletir. Sonuç olarak, MS şu anda kronik ama yönetilebilir bir hastalık olarak kabul edilir.” açıklamasını yaptı.
Bağışıklık sistemini destekleyici bir beslenme tercih edilmeli…
MS için özel bir ‘tedavi diyeti’ olmamakla birlikte, mikrobik olmayan, bağışıklık sisteminden kaynaklanan iltihaplanmayı azaltıcı ve bağışıklık sistemini destekleyici beslenme tercih edilmesi gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Sultan Tarlacı, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Zeytinyağı, balık, sebze, meyve ve tam tahıl ağırlıklı Akdeniz diyeti önerilir. Doymuş yağ ve işlenmiş gıdalardan kaçınılmalı, özellikle balık kaynaklı omega-3 yağ asitleri artırılmalıdır. D vitamini düzeyleri MS’te önemlidir; eksiklik varsa hekim kontrolünde takviye alınmalıdır. Glutensiz diyet, ketojenik diyet gibi özel beslenme yaklaşımlarının etkisi hâlâ araştırılmakta olup kesin kanıtlar sınırlıdır.”
MS hastaları aşırı yorgunluk yaratmayan, kişiye göre uyarlanmış egzersizler tercih etmeli
MS hastalarında yorgunluğun sık görülen bir semptom olduğuna işaret eden Prof. Dr. Sultan Tarlacı, “Bu nedenle düzenli ve kaliteli uyku hayati önemdedir. Uyku hijyeni sağlanmalı, uyku apnesi, huzursuz bacak sendromu gibi bozukluklar varsa değerlendirilmelidir.” dedi.
Gündüz aşırı uyuma yerine, gece kesintisiz uykuya odaklanılması gerektiğini vurgulayan Tarlacı, “Eskiden MS hastalarına fiziksel aktiviteden kaçınmaları önerilirdi. Ancak bu yaklaşım günümüzde terk edildi. Düzenli yürüme, yüzme, bisiklete binme gibi hafif-orta şiddette aerobik egzersizler önerilir. Fizyoterapist eşliğinde yapılan kas kuvvetlendirme, denge ve esneklik egzersizleri kas-iskelet sağlığı açısından önemlidir. Aşırı yorgunluk yaratmayan, kişiye göre uyarlanmış programlar tercih edilmeli. Egzersiz sırasında vücut sıcaklığının artışı semptomları kötüleştirebileceği için serin ortamlar tercih edilmeli.” şeklinde konuştu.
Psikolojik destek, MS’in sadece nörolojik değil, ruhsal etkilerine de bütüncül bir yanıt oluşturur
Stresin, MS ataklarını tetikleyebileceğine veya semptomları şiddetlendirebileceğine dikkat çeken Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Sultan Tarlacı, “Farkındalık temelli stres azaltma teknikleri, meditasyon ve yoga gibi yöntemler faydalı bulunmuştur. Psikolojik destek de duygusal yükü azaltabilir.” dedi.
Hobi edinme, doğa yürüyüşleri gibi düzenli gevşeme sağlayan aktivitelerin de önemli olduğunu aktaran Tarlacı, sözlerini şöyle tamamladı:
“MS hastalarının psikolojik dayanıklılığını artırmak, hastalığın getirdiği belirsizlik, işlev kaybı ve sosyal zorluklarla başa çıkabilmeleri açısından büyük önem taşır. Bu süreçte bireysel psikoterapi, özellikle bilişsel davranışçı terapi ve kabul ve kararlılık terapisi gibi yöntemler, hastaların duygusal tepkilerini düzenlemelerine, olumsuz düşüncelerle baş etmelerine ve içsel güçlerini keşfetmelerine yardımcı olabilir. Psikoterapinin yanı sıra, MS ile yaşayan bireylerin katıldığı destek grupları da oldukça kıymetlidir. Bu gruplar hastalara yalnız olmadıklarını hissettirir, deneyimlerini paylaşarak karşılıklı öğrenme ve duygusal destek imkânı sunar. Sosyal bağların güçlendirilmesi, hastaların umutlarını korumalarını ve daha sağlıklı baş etme mekanizmaları geliştirmelerini sağlar. Bu nedenle psikolojik destek, MS’in sadece nörolojik değil, ruhsal etkilerine de bütüncül bir yanıt oluşturur.
Sonuç olarak, MS hastaları için kişiselleştirilmiş ve disiplinli bir yaşam tarzı, ilaç tedavisinin etkisini artırabilir ve genel sağlığı iyileştirebilir.”
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı